Tıp bilimi “büyüme” terimini vücut hacminin ve kitlesinin artışı, daha başka bir deyişle hücrelerin sayı ve büyüklüklerinin artışı olarak tanımlar. “Gelişme” terimi ise sadece dıştan gözlenebilen ağırlık ve boy artışı değil yapısal, işlevsel değişiklikleri de kapsamaktadır.
Büyüme rahim içinde başlayıp ergenlik çağının sonunda erişkin boya ulaşılması ile tamamlanan bir süreçtir. Büyüme sürecinde bebek ve çocukların büyüme hızları değişken olup, değişik dönemlerde farklılıklar göstermektedir. Bu nedenle büyüme değerlendirirken bu evrelerin göz önüne alınması gereklidir.
Çocuğun en hızlı büyüdüğü dönem rahim içindeki dönemdir. Bebeğin anne karnındaki gelişmesi, annenin gebeliği sırasındaki ağırlık artımı izlenerek değerlendirilebilir. Buna yardımcı birtakım incelemelerden de yararlanılır.
Çocuğun büyümesi genel olarak iki dönemde incelenebilir:
- Doğum öncesi (rahim içi) büyüme dönemi
- Doğum sonrası büyüme dönemi
a. Süt çocukluğu ve erken çocukluk dönemi
b. Geç çocukluk dönemi
c. Ergenlik dönemi
DOĞUM ÖNCESİ
Anne karnındaki dönemde çocuğun büyümesine etki eden faktörler çocuğun doğum boyunu ve ağırlığını etkilediği gibi, bazen doğumdan sonraki büyümesini de etkiler. Zamanında (38-40 haftalık bir gebeliği takiben) doğan sağlıklı bir yenidoğan bebeğin ağırlığı kız ve erkek çocuklarda küçük farklılıklar göstermesine rağmen, ortalama ağırlığı 3200 gram, boyu ise 50 cm civarındadır. Rahim içi büyüme geriliği, anne karnındaki bebeğin, gebelik zamanına göre olması gerekenden küçük olduğu anlamına gelir. Zamanında doğan bir bebeğin doğum ağırlığı 2500 gramın altında ise bu bebekler düşük doğum ağırlıklı veya rahim içi büyüme geriliği olan bebek olarak değerlendirilir.
Günümüzde rahim içi büyüme geriliği ile doğan bebeklerin bir bölümünün en uygun doğum sonrası koşullarda bile yeterli bir büyüme temposuna erişemedikleri, bu bebeklerin birçoğunda metabolik ve endokrin kusurlar olduğu bilinmektedir.
Zamanından önce doğan (prematüre) bebeklerde ise rahim içi büyümenin normal olup olmadığı bebeğin normal zamanından ne kadar erken doğduğuna bağlı olarak değişir. Bebeğin doğum haftasına göre, örneğin 35 haftalık olarak doğmuş bir bebeğin doğum ağırlığı 2200 gram (yani 2500 gramın altında) olsa bile doğum haftasına göre normaldir. Bir başka deyişle bu çocuğun vücut ağırlığı erken doğmuş olması nedeniyle düşüktür ama anne karnında geçirdiği sürede alması gerektiği kadar kilo almıştır. Bu durumda rahim içi büyüme geriliği söz konusu değildir.
RAHİM İÇİ BÜYÜME GERİLİĞİNİN NEDENLERİ
Rahim içi dönemde büyüme üzerinde etkili olan faktörleri bebeğe ait faktörler ve anneye ait faktörler olarak iki bölümde inceleyebiliriz.
Bebeğe Ait Faktörler
Doğumsal anomaliler (bozukluklar)
- Genetik faktörlere bağlı doğumsal anomaliler
- Hamilelikte geçirilen enfeksiyonlara bağlı gelişen doğumsal anomaliler
Nedeni tespit edilen doğumsal anomalilerin %85’i genetik faktörlere bağlıdır. Bunların büyük bir kısmı ilk 3 hafta içinde düşükle sonuçlanır. Kromozomlarda yapısal ve sayısal bozukluklar görülebilir. Kromozom bozukluğu olan kişilerin belirgin bir fenotipleri (dış görünümleri) vardır. Kendi kardeşinden çok aynı kromozom bozukluğu olan kişilere benzerler (Down sendromu, turner sendromu, Trizomi 18 sendromunda olduğu gibi). Bazı doğumsal anomaliler hayatla bağdaşmaz, ya düşükle ya da doğumdan kısa bir süre sonra ölümle sonuçlanır.
Büyüme geriliğinin başlangıç yaşı doğumsal (rahim içi büyüme geriliği, konjenital sendromlar vs.) veya sonradan (hormonal bozukluk, sistemik bir hastalık gibi) gelişen nedenlerle değişiklik gösterir. Bu durumun belirlenmesi tedavi için çok önemlidir.
Doğum öncesi öykü ile annenin gebelikte yaşadığı problemler, geçirdiği enfeksiyonlar veya diğer hastalıklar, doğum anında yaşananlar, erken doğum olup olmadığı, bebeğin doğum kilosu ve boyu öğrenilerek büyüme geriliğinin ne zaman başladığı konusunda fikir sahibi olunabilir. Doğum hikayesinin ve doğum sonrasında yaşananların öğrenilmesi bebeğin gelişimi ve büyümesi konusunda bize yardımcı olacak ipuçlarıdır. Bebeğin geliş pozisyonu (makat gelişi, ayak gelişi vs.) gibi bebeğin oksijensiz kalma ihtimalini artıran doğum öyküleri bebekte hem gelişme hem de büyüme geriliğine neden olabilmektedir.
Doğum sonrası öyküde uzamış sarılık, hipoglisemi (kanda şeker düşüklüğü), lenfodem (el ve ayak sırtında şişlik), kısa boyun gibi bulgular Turner sendromu diye adlandırılan doğumsal anomali bulgularıdır. Makrosefali (kafanın büyük olması) hidrosefaliyi (kafa içinde sıvı birikmesi) düşündüren bulgulardır. Mikrosefali (kafanın küçük olması) ise enfeksiyonları ve genetik sendromları düşündürür.
Bebeğin anne karnında iken yakalandığı doğumsal enfeksiyonlar, Toxoplazma, Kızamıkçık, Sitomegalovirüs, İnsan immunyetersizlik virüsü (HIV) benzeri viral hastalıklar ve sifiliz sonucu anne karnındaki bebekte oluşabilen anomalilerle birlikte büyüme geriliği de görülmektedir. Bu çocukların doğum ağırlığı 2800 gram civarında yani ortalamanın altındadır.
Anneye Ait Faktörler
a. Rahim anomalileri
b. Gebelikte kazalar
c. Annenin aşırı zayıf veya şişman olması
Bebeğin anne karnındaki beslenmesi plasenta (eş) denen organ aracılığı ile olduğundan rahim içi dönemdeki büyüme için sağlıklı ve iyi fonksiyon gören bir plasenta gereklidir. Plasentanın yapısındaki yetersizlikler bebeğin düşük doğum ağırlıklı olmasına neden olurlar.
Anneye ve plasentaya ait nedenlerle oluşan doğum öncesi büyüme geriliklerinde, doğumdan sonraki koşullar elverişli ise (normal beslenme ve sağlık koşullarında) bu bebeklerin çoğu iyi bir büyüme göstererek yaşıtları ile aradaki farkı 2 yaşına kadar kapatırlar. Buna büyümeyi yakalama denir. Bu durum prematüre bebekler için de geçerlidir. Ancak bebeğe ait nedenlerle oluşan doğum öncesi rahim içi büyüme geriliklerinde bu fark kapanmaz. Bu çocukların boy ve gelişimleri yaşıtlarına göre geri kalmaktadır.
Anneye ait kronik hastalıkların bir bölümünde (tansiyon yüksekliği, kalp hastalıkları, kronik böbrek hastalıkları, kansızlık, kan hastalıkları, şeker hastalığı gibi) plasenta damar anomalileri oluştuğundan, plasentadaki beslenmenin bozulması nedeniyle, bebeğin rahim içi büyümesi normal sınırların altında kalmaktadır. Bu durumda rahim içi büyüme geriliği söz konusu olmaktadır.
Rahim içi büyüme geriliği oluşumunda annenin çok genç ya da ileri yaşta hamile kalışı, anne veya babanın boyu ve ırksal özellikleri de etkili olmaktadır.
Genel olarak doğum öncesi büyüme geriliği ile dünyaya gelen bebeklerin ’i çocukluk ve erişkin yaşamda da kısa boylu olarak kalırlar. Doğum öncesi dönemde büyümeye etki eden faktörlerin bir kısmını kontrol etmek elimizde değildir. Ancak hamilelik süresince annenin iyi ve dengeli beslenmesi, sigara ve benzeri alışkanlıklardan uzak durması, varsa sistemik hastalıklarının tedavisi ve kontrol altında tutulması, fiziksel ve psikososyal streslerden mümkün olduğunca uzak olması, doğum aralıklarının yakın olmaması sağlanmalıdır.
SİGARA
Annenin hamilelik döneminde sigara içmesi ya da pasif sigara dumanı etkisinde kalması sonucunda spontan (kendiliğinden) düşük riski artmaktadır. Rahim içi gelişme geriliğinde, yenidoğan ölümlerinin artmasına, APGAR skorunun (doğduğu anki yaşam bulgularını değerlendirme skoru) düşmesine, yarık damak-dudak gelişme riskinde artışa neden olabilir. Ayrıca kanser riski artarken, akciğer fonksiyon bozuklukları, doğum sonu gelişme gerilikleri, zihinsel gelişme geriliği ve davranış sorunları ortaya çıkabilmektedir. Yapılan çalışmalarda sigara içen annelerin çocuklarında astım gelişme riskinin yüksek olduğu gösterilmiştir. Nikotin uterus kan damarlarında daralmaya neden olarak rahim içi kan akımını azaltmaktadır. Bu durumda anne karnındaki bebeğin yetersiz besin ve oksijen alması nedeniyle büyüme ve gelişim geriliği görülür, bebek düşük doğum ağırlıklı olarak doğar.
ALKOL
Kronik alkolik annelerin bebekleri, prenatal (doğum öncesi) ve postnatal (doğum sonrası) büyüme gerilikleriyle, mental retardasyon (zihinsel engelli) ve diğer anomalilerle (kafa küçüklüğü, çenenin küçük olması, kısa burun, ince üst dudak, eklem anomalileri, doğuştan kalp hastalığı) doğabilir. Bu semptomlar fetal alkol sendromunu oluşturur. Her gün az miktarda alınan alkol fetal alkol etkilerini ortaya çıkarır. Bu etkiler çocuklarda öğrenme ve davranış bozuklukları şeklinde görülebilir.